Psikolog Öznur Karaman
E-posta üzerinden iletişim kurabilirsiniz
psikologoznurkaraman@gmail.com

Obsesif Özne ve Arzusu

Obsesyon nevrozu ilk Freud tarafından  tekrarlayıcı düşünceler ve egoya yabancı olan engellenemeyen eylemlerden muzdarip  kişiler için tanımlanmıştır.(McWilliams,2011). Lacan obsesyon nevrozu için kendine özgü  kliniğinde histeri ve narsisizmden ayırt edici tanısı olarak ‘’arzu ile ilişkisini’’ ve ‘’öteki karşısında konumu’’ bakışını getirmiştir. Arzusundan korunmak için   kendisine sihirli bir koruma  alanı yaratan  kompülsiyonları(tekrarlayıcı eylemleri) ile hem karşıt tepki oluşturma hemde yapma bozma eylemlerini sıklıkla tekrar ederler. Arzusundan bir diğer korunma yolu da  ertelemektir.Fink(1997), obsesif bireyin idealize etmiş olduğu o gün, o ‘’kendi’’ zamanı gelinceye kadar ölü taklidi yaptığını söylemiştir. Buradaki  arzusunun karşısındaki  konumlanamayan öznenin ifadesi, bir kayıp süreci sonrasında yas tutan  biri gibi olabileceği gibi,depresyondaki biri kadar donuk ve ifadesiz  de olabilir. Kişi arzusunu da dondurmuştur, ama yok edememiştir. Obsesif kişinin meselesi biraz da buradadır.Arzudan  bir şizoid kişideki kadar vazgeçebilmiş değildir, sadece onu dondurmuştur.Lacan’ın(1998)’de dediği gibi ya/ya da mekanizması ile bekletmektedir. (Atmaca,2017).

Obsesif kişi  Freudyen bakışla kendi normaline, insani şehvetine ,açgözlülüğüne ve hasedine karşı  duygulanımı kaygı veya öfke  olmaktadır. Arzusu kadar , insani olan yıkıcı duygulanımları da onda kaygı ve öfke uyandırmaktadır. İkisi bir arada görünse de bu iki duygudan biri ile başa çıkmakta daha zorlandığını klinikte görebiliriz. Anal dönem fiksasyonları ve katı kuralları kompulsiyonları olsa da ebeveynlerinin de oldukça talepkar ve yargıcılıyı bir tutumları olabilecekleri görülür.Bu tutum terapide analiste ya da terapiste yükleyebilecekleri de bir konumdur. McWilliams(2011), aynı zamanda ebeveyn olmanın sorumluluğunu üstlenemeyen çiftlerin çocuklarında da obsesif kişilikte olabileceğini, çünkü yapılması gerekeni yapma rolüne ve konumuna bilinçdışı bir şekilde geçmesi gerektiklerini bilebileceklerini söyler.

 İkinci bir mesele de özne için ötekilerin yeridir. Verhaeghe(2004), histerik kişi ötekinden gelen herşeyi kendine katmak isterken obsesif kişi ötekinden geleni tamamiyle reddeder.(akt.Atmaca,2017). Öteki artık özne için arzusu olan kişiler konumundadır ve  kaçınması gereken bir yerdedir ya da onda arzu uyandırıyorsa ( iletişim arzusu, ilişkisel veya cinsel arzu) da etkisizleşir.

Psikanalitik yaklaşımla devam eden bir terapistin  obsesif kişilikteki kişilerle çalışırken, onunla ilişkisel çalışması ; imgesel simgesel ve sanatsal dili kullanabilmesi önemlidir. Danışanın arzusuna gideceği yolda  Lacan’ın dediği gibi dil gibi yapılanmış bilinçdışının arzuyu tanıyabilmesi için mantıksal ve akılcılaştırma ile donatılmış dilin  alanından yatırımını çekmesi ve arzunun imgeselin alanına geçmesi gerekir. Duygulanımlarını tanıması kadar  keyif vermeye cesaret edilmesi ve alan tanıması , negatif aktarımlarını terapisti ile paylaşabilmesi ve kompulsiyonunu seansta olanla tekrarlayıp ona soru olarak verilmesi çok önemlidir.

 

Kaynakça

1-)Atmaca, S. (2017). Lacan’ın özne kurulum yaklaşımına göre obsesyon nevrozu. AYNA Klinik Psikoloji Dergisi, 4(1), 14–25

2-)Fink, B. (1997). A Clinical Introduction to Lacanian Psychoanalysis: Theory and Technique. Cambridge: Harvard University Press

3-)Lacan, J. (1998). The Seminar of Jacques Lacan, Book XI: The Four Fundamental Concepts of Psychoanalysis (J.-A. Miller, Ed., & A. Sheridan, Trans.). New York, NY: W.W. Norton (Original work published 1981.).

4-)McWilliams, N. (2011). Psikanalitik Tanı:Klinik Süreç İçinde Kişilik Yapısını

Anlamak.İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 43-44.

5-)Verhaeghe, P. (2004). On Being Normal and Other Disorders: A manual for Clinical Psychodiagnostics. London: Other Press.

Psikolog Öznur Karaman