Psikolog Öznur Karaman
E-posta üzerinden iletişim kurabilirsiniz
psikologoznurkaraman@gmail.com

Terapide Aktarım ve Karşı Aktarım

  

Aktarım nasıl terapinin/analizin mihenk taşıysa ve hastanın nesne ilişkilerini yoksayılmamış, terapisti tarafından farkedilmiş, süreç içerisinde çalışılarak anlamlandırılmış ve yeniden inşaa edilmiş kılıyorsa, karşı aktarım da öyledir. Psikanalizin keşfi ve ilk süreçlerinde hastanın terapiste aktarımı, çalışmayı ketleyen bir kavram olarak ve bir direnç olarak düşünülmüştür, fakat Freud ilerleyen analiz süreçleri ve çalışmalarıyla, aktarımın da çerçevenin bir parçası olduğunu ve bilinçdışının bir direnci değil terapi ile uzlaşması olarak literatürde yer değiştirmiştir. Hastanın aktarımı demek terapisti ile terapötik ittifak kurulabilmiş, ruhsallığında psikoterapiye bir yer açabilmiş ve terapistini bulduğu konum ona güven sağlamış demektir.


AKTARIM İLE TEKRARLANAN NESNE İLİŞKİLERİ


Aktarım bu bağlamda bir direnç değil, bilinçdışının psikoterapiye bir el uzatmasıdır. Aktarım ile hasta deneyimlemiş olduğu ve semptomlaşan nesne ilişkisini yeniden tekrarlar, fakat bu kez çalışılarak çatışmasız kurar veya kuramadığında bu kayıp nesnenin/bağın yasını tutar. McWilliams(2011), ‘‘Danışanın, sorun yaşamış olduğu ebeveyne dair içsel bir imgeyi, onu analistinde görerek ve ona meydan okuyarak kendi içinden çıkarması çok büyüktür. Bir insanı fiilen orda bulmadan veya o kişinin temsili bir imge orada olmadan yok edilmesi imkansızdır‘‘ demiştir. Terapi dinamik bir süreçtir, tıpkı danışanın olduğu gibi terapistin de bir ruhsallığı vardır. Süreç boyunca o da kendi ruhsallığı ve dirençleri ile var olur. Bazı hastalara daha çok duygusal yatırım yapmayı arzu edebilir, bazı hastalara öfkelenebilir veya tetiklenen iç çatışması yüzünden ötekini yeterince iyi dinleyemeyebilir. Bunların oluşu bir terapisti ‘‘kötü terapist‘‘ yapmaz. Karşı aktarım davranışa dönüşmediği, eyleme dökülmediği sürece doğal bir süreçtir ama terapist kendini ve karşı aktarımını anlamlandıramazsa bunlar terapiye bulaşır.Kendi çatışmasını duymamış/kulak tıkamış bir terapist ötekinin çatışmasını da tıkanmış bir kulak ile dinleyecektir. Fink (2020), karşı aktarımın tanımı için Lacan’nın da tercih ettiği sürecin herhangi bir anında, analistin önyargılarının, arzularının hatta bilgi yetersizliklerin tümüdür olarak ele alır.

Psikoterapist; yakın ama işgalci olmayan, onaran ama yapılandırmayan, aktarımı kabul eden ama aktarım nesnesi gibi davranmayan, kapsayan ama muhtaç bırakmayan bir yerde durur. Bu yer danışanı ihlal etmeyen bir yerdir. Terapi sonunda kazanılmış bir ‘‘ içgörü‘‘ vardır. Seanslarda danışan anlatırken aynı zamanda kendisine temas etmenin yolunu, ruhsallığını inciten şeyleri tanımlamaya çalışmanın ve parçalarına ulaşabilmenin yollarını bulur. Bu yol öncekiler gibi yoksayan, yücelten veya minimize eden bir yol değildir. Örneğin; ‘‘Ben artık üzülmeyeceğim‘ şeklinde negatif duyguları bastırıp yıkıcı hale getirerek değil, ‘‘Beni burada üzen neydi ve bunun benim ruhsallığımdaki yeri neydi?‘‘ şeklinde soru sorma yönü ve şekli değişir. Terapistin vedası ve terapinin sonlanışı buralardadir; Temas edebilen soruları ve onları sorabilmeyi ötekinin ruhsallığına bırakabilmektedir.

KAYNAKÇA
1-) Fink, B. (2020). Modern Zamanlarda Dişil ve Oidipus.:Uluslararası Psikanaliz Yıllığı
2020.İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 72-73
2-) McWilliams, N. (2011). Psikanalitik Tanı:Klinik Süreç İçinde Kişilik Yapısını
Anlamak.İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 43-44.

Psikolog Öznur Karaman