Psikolojik Güvenlik ve Psikanalitik Perspektif
Psikolojik güvenliğin eksik olduğu ortamlarda süperegonun baskısı artar: birey eleştirilme, reddedilme ya da cezalandırılma korkusuyla id’in yaratıcılığını bastırır. Bu durumda savunma mekanizmaları (örneğin geri çekilme, uyum sağlama ya da suskunluk) devreye girer. Psikolojik güvenlik, bu savunmaların yumuşatılmasını, egonun daha esnek işleyebilmesini sağlar. Dolayısıyla Freud’un gözünden psikolojik güvenlik, bireyin “cezalandırıcı süperego” karşısında kendisini koruyabilmesi için gerekli olan duygusal bir alan olarak görülebilir. Lacan, Freud’un mirasını genişleterek özneyi dil ve arzu üzerinden tanımlar. Ona göre özne, simgesel düzende – yani dil, yasa ve otoritenin oluşturduğu yapıda – “Büyük Öteki”nin bakışı altında şekillenir. Örgütsel bağlamda Büyük Öteki, yöneticiler, normlar, kurum kültürü veya yazılı olmayan kurallar şeklinde karşımıza çıkar. Psikolojik güvenlik, Lacancı bir bakışla, öznenin Öteki’nin bakışı altında “konuşma yetkisine” sahip olup olmamasıyla ilgilidir. Özne, ancak Öteki’nin cezalandırıcı bakışından korunabildiğinde, kendi arzularını dile getirme cesareti bulur. Güvenli olmayan ortamlarda özne susar, çünkü her söz, Öteki’nin düzeniyle çatışma riski taşır. Bu açıdan psikolojik güvenlik, öznenin simgesel düzende kendisini “söz alabilir” bir konumda hissetmesi demektir. Psikolojik güvenlik, örgütsel davranış literatüründe çoğunlukla iletişim, öğrenme ve yenilikçilik üzerinden ele alınsa da psikanalitik bir perspektif, bu kavramın daha derin bir boyutunu açığa çıkarır. Freud’un yapısal kuramı ve Lacan’ın özne teorisi, psikolojik güvenliği yalnızca davranışsal değil, aynı zamanda bilinçdışı süreçlere köklenen bir olgu olarak konumlandırır. Bu bağlamda yöneticilerin, yalnızca açık iletişimi teşvik etmekle değil, aynı zamanda “cezalandırıcı süperego” ya da “baskıcı Büyük Öteki” işlevi görmeyecek bir liderlik tarzı benimsemeleri önemlidir.
Daha Fazla